2017 yılı içinde emlak sektöründe çok sayıda araştırma yapılıyor. Bu araştırmalardan birisi de emlak sektöründe tehdit edici unsurların neler olduğuna dair oluyor. Her sene değişen teknolojik yenilikler, ülkelerin genel siyasi durumları ve belirsiz ekonomiler, sektörlerde de her sene farklı değişimlerin gözlenmesine sebep oluyor.
Dünyanın dört bir yanındaki emlak danışmanlarının birbirleriyle uzmanlık ve yetenek paylaşmasını sağlamanın yanı sıra meslekî tartışmalar yapma ve dostluk kurma anlamında da fayda sağlayan CRE (Counselors of Real Estate), 2017 ve 2018 yılında konut endüstrisinin karşı karşıya olduğu en önemli meselelerin neler olduğunu ortaya koyan bir liste hazırladı.
Geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir CRE konferansında dünyanın dört yanından bir araya gelen 1100 gayrimenkul danışmanı, sundukları geri bildirimler sonucunda sektörü tehdit eden belli başlı sorunları belirlediler. CRE Genel Başkanı Scott Muldavin, bu sorunların birçoğunun birbirine bağlantılı olduğunu ifade etmekle birlikte ortaya koydukları listedeki sorunların her birinin birer fırsata dönüştürebileceğinin de altını çiziyor.
Peki, 2017 ve 2018 yıllarında emlak sektörünü dünya çapında tehdit eden sorunlar neler? CRE’nin yayınladığı rapora göre küresel belirsizlik ve siyasi kutuplaşmalar, sektörü etkileyen en önemli sorunlardan bir tanesi. İşte raporda yer alan en önemli konular…
Ticaret, seyahat ve göç politikasındaki değişiklikler hakkındaki belirsizlik, sınır ötesi yatırımları, misafirperverlik özelliklerini, perakende ve üretim tedarik zincirlerini tehdit ediyor. Artan faiz oranları ve perakendedeki enflasyon, orta sınıfın ev sahibi olmasını daha da zor hale getirecek. Kutuplaşma sorunu, uzun vadede yapılması gereken altyapı, uygun fiyatlı konut, yerel yükümlülükler ve eğitim gibi konulardaki düzeltmeleri engellediği için bu durumun sonuçları ileride çok daha ciddi boyutlar kazanabilir.
Ticari emlak teknolojisindeki yeniliklerin dalga dalga yayılıyor olması, emlak alımı, satımı ve yönetimi konularında büyük değişikliklere sebep oluyor. 2016 yılında ticari gayrimenkul alanındaki teknolojik girişimlere yapılan yatırım 2.7 milyar dolara ulaştı. Bu yeni girişimlerin yaklaşık 1600’ü şu anda dünya çapında işlevliğini sürdürüyor. Robotlar, büyük veri, otonom araçlar ve online perakende satışının sektörde çok daha büyük etkilerinin olacağı düşünülüyor.
İkinci Dünya Savaşı zamanında doğmuş olan, kuralcı, çalışkan, otoriteye bağlı, uyumlu ve teknolojiye uyum sağlayamayan Baby Boomers kuşağı ile 1980’li yıllarda doğmuş olan, sorgulayıcı, girişimci, otoriteye karşı ve teknolojiyi temel araç olarak gören Y kuşağı arasındaki çatışma, emlak sektörünü de derinden etkiliyor. Çalışma ortamları, sektöre bakış açıları, girişimcilik ruhuna yakın olup olmamaları ile baştan aşağı farklılık gösteren bu kuşakları birbirleriyle ortak çalışma zemini bulup bulamayacağı merak konusudur. Eğer bu mümkün değilse, o zaman emlak çalışanlarının çehresi değişiyor mu?
Özel sektör, yollara, köprülere, tünellere, limanlara, havalimanlarına ve uzun vadeli getirisi olacak altyapı projelerine önemli boyutta fonlar yönlendiriyor. Amerika’daki altyapı yatırımlarının yaklaşık 376 milyar dolarlık bir bölümünü özel sektör fonları oluşturuyor. Dolayısıyla altyapı yatırımına duyulan ihtiyaç kritik bir noktayı oluşturuyor. Limanlardan havaalanlarına, depolardan yollara, otoyollara ve demiryollarına kadar her şeyi içeren malların hareketi, oldukça savunmasız bir iç mekân çerçevesini daha da zorluyor. Buna boru hatları, elektrik iletimi ve su dağıtım ihtiyacı da eklendiği zaman altyapı ihtiyaçlarının aciliyeti daha da belirginleşiyor.
Güvenli, iyi ve uygun fiyatlı konutlar, kent ekonomilerini, suç durumu ve halk sağlığı üzerinde sağlamlaştırıcı bir etkiye sahip. Şu anki envanter eksikliği, ev fiyatlarında bir artışa neden oluyor ve bunun sonucunda özellikle düşük gelirli kesimlerdeki birçok alıcının ev sahibi olma olasılığı düşüyor. Konut talebi ve konut arzı arasında kritik farklılıklar var. Büyük şehirlerde ve kıyı bölgelerinde olduğu gibi artık önemli iş büyümesine sahip olan yerlerde de artan bir ekonomik boşluk ve konut sınırlılığı söz konusu.
Ülkeler, her yıl sağlık giderler için kişi başına 10 bin dolardan 3 trilyon dolara kadar harcama yapıyor. Bu miktar, dünya çapında gelişmiş ülkelerde ortalama iki kat daha fazladır. Emlak endüstrisi ise insanların sağlığını iyileştirme anlamında önemli bir oyuncu olarak ortaya çıkmıştır. Artık insanlar, bulundukları alanın olumlu sağlık sonuçları doğuracak şekilde tasarlanmasına önem veriyor. Dolayısıyla sağlıklı binalara artan bir odaklanma söz konusu. İnsanların zamanlarının yüzde 90’ını evinde geçirdiğini düşündüğünüzde, evlerin sağlığı tehdit edici unsurlar içermemesi büyük bir değer olarak görülüyor.
Ülkelerin göçmenlik yasalarını değiştirmeye çalışması ve ülke sınırlarını göç yoluna kapamaları, emlak sektörünü kesinlikle etkiliyor. Gelişmiş ülkelerde göçmenlerin gelmesi engellenerek işgücü eksikliği söz konusu olurken göçmenleri kabul etmeyi tercih eden Türkiye gibi ülkelerde ise devletin barındırma gücünü sonuna kadar kullanması ve halk arasında eşitsizlik durumlarının ortaya çıkması gibi konular gündeme geliyor. Bu mesele, aynı zamanda şehir yapısının değişmesine de etki ediyor. İşgücü hareketliliği ve ev sahibi olma oranları, göçü sınırlandıracak etkenlerden biri olarak görülüyor.
Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi, bu yılki deniz seviyesi artışlarının 2013 yılına oranla iki katından daha fazla olmasının beklendiğini ifade ediyor. Yakın gelecekte potansiyel bir deniz seviyesi yükselişi uzak görünse de yıkıcı ve zarar verici sellere sebep olabilecek deniz seviyesi yükselişinin 25 misline çıkacağı öngörülüyor. Olası deniz seviyesi yükselişinin ve bununla bağlantılı taşkın durumlarının taşınmaz değerler üzerindeki etkisi uzun vadede dramatik boyutlara ulaşabilir.