"Değerli olan her şey ölçülemez, ölçülebilen her şey değerli değildir." Albert Einstein
Sürücüsüz Araçlar, Şehir Yapısını ve Gayrimenkul Sektörünü Nasıl Değiştirecek?

Bildiğiniz gibi otonom araçlar son birkaç yıldır teknoloji dünyasının gündemini oluşturuyor. Gelinen nokta ise çeşitli markaların otonom araç denemeleri ile bu hayalin gerçek olabildiğini ortaya koydu. Sürücüsüz arabalar da diyebileceğimiz otonom arabalar, çevresini algılamak için bünyesinde bulunan sensörleri kullanarak hareket etme kabiliyetine sahip ve bir insanın müdahalesine gerek duymadan yolda gidebiliyor. Henüz geniş kapsamlı olarak trafik içine çıkabilecek durumda olmasalar da bunun için çalışmalar tüm hızı ile devam ediyor. Bu kadar hızla gelişen bir teknolojinin içerisinde, yakın gelecekte otonom arabaların her yerde varlığını ortaya koyacağını görmemek mümkün değil.

Peki, otonom arabaların yakın zamanda hayatımızın önemli bir parçası haline geleceğini düşünürsek, bu durum şehir yapıları ve gayrimenkul modelleri üzerinde nasıl bir etki oluşturacak? Madem geleceğinden emin olduğumuz bir yenilik söz konusu, o zaman bu yeniliğin sektörümüze etkilerini önceden değerlendirmek büyük önem taşıyor.

Hatasız ve Düzenli Akışa Sahip Bir Şehir Trafiği

Ülkemizin ve dünyanın göz bebeği olan İstanbul şehrinin trafik yapısını bir düşünün. Artan nüfusun ve göçün etkisi ile şehirleşmenin de doğru orantılı olarak artması, kaynakların ve alanların yetersiz kalması ile birleşince şehir sınırlarının genişlemesine ve dolayısıyla çarpık kentleşmenin hızla yayılmasına neden oluyor. Yeni yollar, raylı sistemler, yer altı geçitleri, üst köprüler, tüp geçitler ve buna benzer daha pek çok proje, işte bu durumun önüne geçmek için uygulanıyor.

Gelişen teknolojinin sunduğu yeni imkânlardan biri olan otonom arabaları, bu anlamda saydığımız kurtarıcı yöntemler içerisine rahatlıkla ekleyebiliriz. Çünkü otonom arabaların en büyük faydasının bu alanda olacağı tahmin ediliyor.

Şöyle ki, bildiğiniz üzere insanlar araç kullanırken pek çok kere yanlış kararlar alabilirler. Şerit değiştirirken, park ederken, yol seçimi yaparken, sinyal verirken ve trafiğin daha pek çok anında herhangi bir sebepten dolayı yanlış davranışlarda bulunabilirler. Ancak sürücüsüz araçlar, gitmekte olduğu hedefe doğru yol alırken, şerit değiştirmesi gerektiğinde anlık duygusal durumlardan etkilenmez. O bir robottur ve şerit değiştirmesi gerektiği anda, sinyalini vererek sensörler yardımıyla başarılı şekilde şeridini değiştirir.

Yanlış şeritten gidip son anda öndeki sıraya girmeye çalışmaz veya kırmızı ışığın yanacağını anladığı zaman son anda gaza basmaya karar veremez. Park edilmemesi gereken yerlere konumlanarak trafiği ve yolları işgal edemez. Dolayısıyla insan duygu ve düşüncelerine bağlı olarak yapılan bu tür hataların olmadığı bir trafik akışının nasıl olacağını hayal edin. Her şey son derece düzenli ve hataya yer bırakmayacak şekilde ilerleyecek.

Sürücüsüz araç fikri ilk kez 1920’lerde düşünülmeye başlandı.

Daha Geniş Alan Kapasitesine Sahip Şehir Yapıları

Trafikte böyle bir düzenin olması, elbette ki park alanlarının ve yolların daha tasarruflu kullanılmasına da olanak tanıyacak. Boş alanların gereksiz yere işgal edilmemesi neticesinde şehirlerde daha fazla alan kullanımı ortaya çıkacak. Boşalan alanlara ise daha fazla gayrimenkul yapılma imkânı doğacak.

Ancak bu teoriyi çok daha ileriye boyuta taşıyan bir durum söz konusudur. Eğer araçlar sürücüsüz olacaksa, o zaman insanlar neden bir araç sahibi olayım ki diye düşünecek. Çünkü ileride gerçekleştirilmek istenen şey, otonom arabaların kişiye özel şekilde değil, her arabanın işi bitince bir başkası için çağrılabileceği bir düzen oluşturmak. Şehir içerisinde dolanırken herhangi bir otonom arabanın kapınıza gelerek sizi aldığını ve gitmek istediğiniz yere bıraktığını düşünün. Sizi bırakan bu araba, ardından başka birini taşımak için harekete geçecek.

Tüm trafiğin bu şekilde işlediğini düşündüğünüzde, insanların özel araç sahibi olma ihtiyacı ortadan kalkacak ve trafikteki araç sayısı, park alanlarının sayısı ile birlikte düşecek. Bu durumun şehirleşme yapısında nasıl bir boş alan yaratacağını hayal etmeye çalışın. Özel araca ihtiyaç duymayan insanlar, otonom arabaları ve raylı sistemleri daha fazla kullanacaklar. Otobüsler de ortadan kalkacak ve trafikten bir yük daha gidecek. Otobüs durakları, otobüs terminalleri, otobüse ayrılan şeritler… Artık yok!

Boşalan bu geniş alanlar ise emlak sektöründe bir hareketlenmeye sebep olacak. Yeni projeler, yeni akıllı binalar, yeni evler, yeni yaşam alanları… Eğer bahsettiğimiz tüm bu yeni teknoloji ile birlikte gelecek olan yeni trafik ve yeni şehirleşme değişimine tanık olursanız, emlak kariyerinizde bir patlama yaşamanız muhtemeldir.

Konuya farklı bir yorum: Tüm bu öngörüler elbette ki çeşitlendirilebilir. Kimileri bu fikirlerin tam tersini de iddia edebilir. Örneğin araç kullanımının azalmak yerine tam tersine artacağını düşünebilirsiniz. Böylesine teknolojiye sahip olan bir aracı kendine mülk edinmenin insanda daha fazla aidiyet duygusu yaratacağını söyleyerek araç sahipliğinin daha çok artacağını iddia edebilirsiniz. (Daha evvel bize yeten bir telefonumuz varken, yeni modelinin çıkması ile birlikte ona sahip olmak isteyen insanoğlu için bu duygu hiç anormal değil.) Buna bağlı olarak artan araç mülkiyeti ile birlikte şehirleşmede tam tersine bir küçülme olacağını da pekala söyleyebilirsiniz. Bu durumda emlak sektöründe meydana gelecek daralmayı da göz ardı etmemek gerekir.

Gelişen teknolojinin ilerleyen zamanda bize hangi senaryoların gerçeğe daha yakın olduğunu hep birlikte göreceğiz. Bu tür senaryolar üzerine düşünmenin önemini vurguluyoruz ve inandığınız senaryoya göre şimdiden önlemlerinizi almanızı tavsiye ediyoruz.

İlgili: YENİ YOLLAR AÇILIYOR: SÜRÜCÜSÜZ ARAÇLARIN GAYRİMENKUL SEKTÖRÜNE ADAPTASYONU 

DİĞER HABER
07 Mart 2023